Proje Yürütücüsü Proje Tipi ve Destekleyen Kurum Proje Grubu Projenin Tanımı - Özeti Proje Adı Fakülte Bölüm
Prof. Dr. Alper İlki (İnşaat Müh.) TÜBİTAK 1001 Deprem Araştırmaları Çağrısı MAG Güncel yönetmeliklere göre tasarlanıp, inşa edilen yapıların sayısının artıyor olması, gelecekte can kayıplarının azaltılması açısından son derece olumlu iken, “Can Güvenliği” performans düzeyine göre tasarlanmış bu yapıların deprem sonrası gördükleri hasar neticesinde deprem öncesi güvenliklerine özdeş güvenlikle kullanılabilip, kullanılamayacağı ve bu yapıları deprem öncesine özdeş bir güvenlik düzeyine getirebilecek onarım yöntemleri konusundaki belirsizlikler bu yapıların yıkım ve yeniden yapımına neden olabilecektir.

Büyük ekonomik kayıplara ve toplumun uzun süre normal hayata geri dönememesine sebep olacak bu durumdan kaçınmak için, bu projede; “Can Güvenliği” performans seviyesi yerine gözönüne alınabilecek yeni bir performans seviyesi seçeneği geliştirilecektir. Bu yeni seviyenin, tasarım için ekonomik açıdan hedeflenmesi mümkün olmayan “Sınırlı Hasar” ile deprem sonrası büyük hasarlara neden olabilecek “Can Güvenliği” performansları arasında bir noktada kalması hedeflenmektedir. Ekonomik ve teknik olarak gerçekleştirilebilir olacak şekilde kalibre edilecek bu yeni deprem tasarım performans seviyesi: “Onarılabilir Hasar” olarak adlandırılacaktır.

Yeni yapıların “Onarılabilir Hasar” performans seviyesi gözetilerek tasarlanması sağlanabilirse, depremler sonrası insanların acil barınma ihtiyacı azalacak, hasar tespit çalışmaları çok daha hızlı ve problemsiz şekilde gerçekleştirilecek, ekonomik kayıplar ciddi oranda azalacak ve toplum normal hayata çok daha kısa sürede geçebilecektir. Bu yaklaşımla, yıkım ve yeniden yapım gerektiren durumların azalması milli servetimiz ve doğal kaynaklarımızın daha verimli bir şekilde kullanılabilmesini sağlayacaktır.

Önerilen projenin temel amaçlarından biri de, önerilen yeni tasarım performans hedefi “Onarılabilir Hasar” gözetilerek tasarlanmış ve deprem sonrası bu düzeyde hasar gören yapılar için onarım yöntemleri geliştirmek ve bu onarım sonrası hasarlı yapıyı “deprem öncesi” sahip olduğu güvenlik düzeyine ulaştıracak fayda-maliyet dengesi açısından en avantajlı onarım müdahalesinin tasarlanmasıdır.

“Onarılabilir Hasar” durumu için kabul edilebilir performans kriterlerini belirlemek ve “onarılabilir hasar” seviyesi içinde kalmak üzere, farklı düzeyde hasar gören taşıyıcı elemanların onarımı sonrası deprem performansları belirlemek üzere betonarme kolon deneyleri ve bina ölçeğinde yapısal analizler yapılacaktır. Deneysel çalışmada, farklı özelliklere sahip (eksenel yük oranı, boyuna donatı oranı, kesit en/boy oranı, kesme/moment talebi) 24 adet tam ölçekli betonarme kolon numunesi gerçekçi koşullarda test edilecektir. Deneysel testler ile hasarlı ve onarılmış elemanlar için hasar düzeyi ve onarım yöntemine bağlı olarak, doğrusal olmayan davranış modifikasyon katsayıları türetilecektir. Ayrıca proje kapsamında, deneysel çalışmalar sonrasında yirmi farklı yapı sistemi için bina analiz modelleri oluşturulacaktır. Bu modellerin farklı senaryolar altında binaların mevcut durumları, deprem hasarı görmüş durumları ve onarılmış durumları için deprem davranışları hesaplanacaktır. Elde edilecek sonuçlar ışığında kırılganlık modelleri elde edilip, önerilen yeni performans hedefi için tanımlanmış olan performans kriterlerinin olasılıksal yaklaşımla da doğrulanması sağlanacaktır.

Projenin son aşamasında, piyasa araştırmaları yapılarak, önceki depremlerdeki hasar verileri de incelenerek, “Can Güvenliği” ve “Onarılabilir Hasar” performans seviyeleri gözetilerek yapılmış olan tasarımlar sonucunda ortaya çıkan hasarlar ve bunların sonucunda yapılması gerekli işlemler (yıkım, yeniden yapım vb.) açısından ekonomik değerlendirme yapılacaktır.

Projeden elde edilecek çıktılar, projeyi destekleyen ve ülkemizde bu alandaki en önemli kuruluşlardan olan Doğal Afet Sigortaları Kurumu (DASK) ve Çevre ve Şehircilik Bakanlığı Yapı İşleri Genel Müdürlüğü’nün stratejik hedeflerine katkı sağlayacak nitelikte olup her iki kurum projeye destek sağlayacaklarını bildirmiştir.
Depreme Dayanıklı Yapı Tasarımında Yeni Bir Performans Hedefi: "Onarılabilir Hasar" ve Yönetmeliklere Uygun İnşa Edilmiş Yapılar için Yenilikçi Onarım Yöntemler İnşaat Fakültesi İnşaat Mühendisliği
Prof. Dr. Burak Berk Üstündağ (Bilgisayar Müh.) TÜBİTAK 1001 Deprem Araştırmaları Çağrısı EEEAG Kuzey Anadolu Fay Sistemi ve komşuluklarında meydana gelen depremlerin genelde sığ olmaları potansiyel hasar
miktarını arttırmaktadır. Bu tür depremlerin sıklığı ve mevcut yapı stoğunun barındırdığı sorunlara bağlı olarak
depremler ülkemizin afet risklerinde ilk sırayı almaktadır. Fay büyüklükleri, atım hızları ve deprem periyotları ile orantılı
olarak uzun yıllar içindeki depremsellik yaklaşık olarak tahmin edilebilmektedir. Ancak yıldan daha kısa zaman
pencerelerinde sismik risk değişimlerini kabul edilebilir istatistiki güvenle belirleyen bir yöntem henüz geliştirilmemiştir.
1999 yılında ilk patent başvurusu yapılan ve İTÜ’de Bilimsel Araştırma Birimi tarafından desteklenen Elektrostatik Kayaç
Gerginlik (EKG) izleme yönteminin verileri makine öğrenmesi ile analizine imkan verecek sayıda 3 büyüklüğünün
üzerinde bağımsız deprem etkinliği ile eşleşme sağlamıştır. Yapılan önceki çalışmalarda 12 saatten kısa periyotlardaki
Poisson dağılımı modeline göre beklenen normal olasılık değerinin 4 katını geçen korelasyon sağlandığı görülmüştür.
Örneğin Marmara Bölgesinde EKG gözlem istasyonlarına 100km mesafe içinde kalan depremler çoklu zaman
penceresinde derin öğrenme ile tahmin edilebilirliği incelendiğinde %4 mertebesindeki normal olasılığının %17’ye
çıkartılabildiği, yaklaşık 3000 örneklemli %50-%50 dengeli bağımsız olay veri kümesinde 2 saat içinde M>3 kriterine
göre seçimde başarımın %50 normalinden %68’e arttırılabildiği görülmüştür. Önerilen proje ile yönteme yersel GPS
destekli uydu görüntülerinden veri füzyonu ve ek referans ağlar ile veri arttırımı önerilen yöntemin daha büyük ölçekteki
depremler için başarısını arttırabilecektir.
Önerilen bölgesel sismik risk izleme yönteminde, EKG bazlı gerilme ile uydu verileriyle elde edilen şekildeğiştirmeler
ilişkilendirilerek global bir gerilme-şekildeğiştirme ilişkisi kurulacaktır. Bu ilişkinin değişimi ile sismik risk korele
edilecektir. Yöntemde; CORS ağı, yersel GPS’ler, mekansal çözünürlükü InSAR verileri giriş bilgisi olarak alınacak ve
derin öğrenmeyle zaman-mekan çözünürlüklü coğrafi veri katmanı oluşturulacaktır. Proje grubunun Bursa, Nilüfer
Belediyesi ile imzalamış olduğu protokol kapsamında bu gölgede 22 adet ölçüm istasyonu kurulmuştur. Bu istasyonlar
ile mevcut diğer istasyonlar da kullanılarak yöntem geliştirilecektir. Mikrosismik aktivite protokol kapsamında kurulan
ağdan, makrosismik aktivite ise ulusal deprem ağından gelen veriler ile tanımlanacaktır. Veri toplama ve verilerin
merkezi istasyonu ile entegrasyonu, veri tabanı optimizasyonu, InSAR ile mekansal veri üretme, bu verilere bağlı olarak
zaman-mekan çözünürlüklü veri katmanlarının oluşturulması, derin öğrenmeye dayalı yazılımların geliştirilmesi, eğitim
veri kümelerinin oluşturulması, başarım değerlendirmesi, hiperparametre optimizasyonu , tahmin ve uyarı modelinin
geliştirilmesi, başarım analizi temel olarak işlem basamaklarını göstermektedir. Bu adımda kullanılacak olan verilerden
InSAR amaçlı uydu görüntüleri, diri fay haritaları, jeolojik/jeofizik bölgesel etüt verileri eşgüdümlü projeden temin
edilecektir. Bu proje kapsamında ise EKG veri toplama ağı, mevcut gözlem ağına yerleştirilecek yersel GPS’ler ve
gürültü azaltmak için kullanılacak meteorolojik sistemlerden toplanan veriler eşgüdümlü proje ile paylaşılacaktır.
Proje dört ana iş paketinden oluşmaktadır ve tamamlanabilmesi için 24 aylık bir süre öngörülmüştür. Mevcut ölçüm
istasyonlarının kalibrasyonu ve veri entegrasyonunu amaçlayan ilk iş paketinin projenin ilk altı ayı içerisinde
tamamlanması hedeflenmektedir. Füzyon amaçlı derin öğrenmeye dayalı gerçek zamanlı zaman serisi analiz aracının
geliştirilmesi ve uyarlanması ise projenin 5-13. ayları arasında gerçekleştirilecektir. Projenin ilk yılının sonunda
eşgüdümlü projeden beklenen veriler temin edilebilecektir. Bu verilerin temini ile derin öğrenme esaslı algoritmalara
füzyon katmanı eklenecek ve model eğitimi gerçekleştirilecektir. Bu işlemlerin paralelinde, veri füzyonuna dayalı sismik
risk kestirimi ve başarım analizi gerçekleştirilecek olup bu iş paketleri toplamda bir yıl içerisinde tamamlanmış olacaktır.
Önerilen projeden üretilmesi beklenen üç makale bulunmaktadır. Bu makalelerden ilki gerçek zamanlı yersel
gözlemlerle makina öğrenmesi ile veri füzyonunu inceleyecektir. Bir diğeri, farklı sismik risk endekslerinin zaman serisi
üzerindeki etkisinin tartışıldığı bir çalışma olacaktır. Son makalede ise projenin bütününde gerçekleştirilecak olan
çalışmaların sonucunda elde edilecek bölgesel sismik risk izleme yöntemi anlatılacaktır. Geliştirilen yöntemin patent
başvurusu proje sonrasında gerçekleştirilecektir. Önerilecek bölgesel risk izleme yöntemiyle, 11. kalkınma planı ile
uyumlu olarak, can ve mal kayıplarının azaltılması mümkün olabilecektir. Yöntemin başarılı olması durumunda risk saat
mertebesinde bir sürede tahmin edilebilecektir. Yöntemin kabul görmesi ve ulusal olarak yaygınlaşması sonucunda yeni
iş alanları yaratılacaktır
Yersel Gerilme-Şekildeğiştirme Ölçümleri ve Derin Öğrenmeye Dayalı Veri Füzyonu ile Sismik Risk İzleme Yöntemi Geliştirilmesi Bilgisayar ve Bilişim Fakültesi & Afet Yönetim Enstitüsü Bilgisayar Müh.Böl.
Prof. Dr. Cenap Şahabettin Özben (Fizik Müh.) TÜBİTAK 1001 Deprem Araştırmaları Çağrısı MFAG Radon Konsantrasyonun Marmara Bölgesindeki Fay Zonlarında IOT Donanımlı Yerli Radon Detektörleri ile İzlenmesi, Değerlendirilmesi ve Depremlerin Önceden Tahmininde Kullanılabilirliğinin Güncel Yöntemlerle Araştırılması Fen-Edebiyat Fakültesi Fizik Mühendisliği
Dr. Öğr. Üyesi Esra Ece Bayat (İnşaat Müh.) TÜBİTAK 1001 Deprem Araştırmaları Çağrısı MAG Bu proje önerisinde yapı-zemin etkileşimi sıvılaşan zeminlerde irdelenip kinematik ve eylemsizlik etkileri irdelenecektir (birinci ve ikinci iş paketleri). Sıvılaşan zeminde kinematik etkiler göz önünde bulundurularak temele ulaşacak olan ivmeler ve deformasyonlar farklı temel tipleri (radye temel, sürekli (mütemadi) temel, kazıklı temel) hem yüzeysel hem de belli bir temel derinliği olması durumları için parametrik olarak sayısal analizlerle elde edilecektir. Bu ivme ve deformasyon kayıtları üst yapı eylemsizlik etkileşimi analizleri ile çözülerek yapıda oluşacak olan oturma ve dönmeler belirlenecektir. Tüm bu analizler ayrıca direk yapı-zemin etkileşimi çözümü ile bütün olarak modellenip temel oturmaları ve dönmeleri süperpozisyon yöntemi (kinematik+eylemsizlik) ile belirlenen oturma ve deformasyonlarla karşılaştırılacaktır. Bu sayısal analizler sonucunda sıvılaşma kaynaklı oturma ve dönmeler belki de sadece süperpozisyon yöntemi ile belirlenebilecek bir yapı zemin etkileşimi metodolojisi ile tahmin edilebilinecektir. Belki de sıvılaşan zemin için yay sabiti ve sönüm oranı tahmin edilerek yapıda oluşacak olan deplasman ve dönmeleri tahmin edecek bir metodoloji önerisi ortaya çıkabilir. Bu çalışmanın diğer bir amacı veya çıktısı temel tiplerinin ve temel derinliğinin (bodrum kat etkisi) yapı temelinde oluşacak olan oturma ve dönmelerine etkisini karşılaştırmalı olarak belirleyip bu tür zeminlerde temel tasarımı için veya mevcut yapılarda temel iyileştirmesi için tasarım kriterlerini geliştirmektir. Üçüncü iş paketinde yeni tasarım laminar konteynır içerisinde hazırlanan suya doygun kum zemin numunelerinde sayısal analizlerde irdelenen farklı temel tipleri ile yapı modelleri sarsma tablası deneyler ile test edilecektir. Sayısal analiz sonuçları fiziksel deney sonuçları ile karşılaştırılarak sayısal modellerin geçerliliği incelenecektir. Büyük bir bölümü deprem bölgesi olan ülkemizde mevcut ve yeni yapıların bu tür
sıvılaşma potansiyeli olan zeminlerde temel davranışlarının temel tipine ve yapı-zemin etkileşimine göre belirlenmesinde ve bu yapılar için tasarım ve iyileştirme kriterlerinin önerisinde öncü bir çalışma olacağına inanmaktayız.
Sıvılaşma Potansiyeli Bulunan Zeminlerde Yapı Tasarım Kriterlerinin Temel Tipinin Etkisini ve Yapı-Zemin Etkileşimini Dikkate Alarak Belirlenmesi İnşaat Fakültesi İnşaat Mühendisliği Bölümü
Dr. Öğr. Üyesi Gülsen Uçarkuş (Jeoloji Müh.) TÜBİTAK 1001 Deprem Araştırmaları Çağrısı Deprem aktivitesi bakımdan, Türkiye’nin ikinci büyük transform fay sistemi olan Doğu Anadolu Fay Zonu (DAFZ), Karlıova ve İskenderun Körfezi arasında nüfusca yoğun kentlerin yer aldığı geniş bir alandan geçmektedir. 24 Ocak 2020 tarihinde meydana gelen Mw 6.8 Elazığ-Sivrice depremi ile beraber Doğu Anadolu Fayı üzerinde aletsel dönemde kaydedilmiş Ms>6.0 büyüklüğünde altı deprem meydana gelmiştir. Bu depremler DAFZ’nun Karlıova-Malatya arasındaki fay segmentleri üzerinde yoğunlaşmış olup, Gölbaşı’ndan daha güney -batıya doğru uzanan segmentler üzerinde aletsel dönemde bu büyüklükte depremler meydana gelmemiştir. Tarihsel deprem kayıtlarına göre, özellikle Gölbaşı-K.Maraş arasında uzanan Pazarcık fay segmenti üzerinde kritik bir sismik boşluk olduğu görülmektedir. DAFZ kollarının taşıdığı deprem riskinin doğru bir şekilde analiz edilmesi için eski depremlerin jeolojik izlerini tespit etmeye yönelik nicelik ve nitelik olarak kaliteli ve geniş bir veri setine ihtiyaç vardır. Bu çalışmanın amacı, DAF’nın Pazarcık ve Erkenek fay segmentleri arasında yer alan Gölbaşı Havzası göllerinden sualtı paleosismoloji tekniklerini kullanarak, eski depremlerin izlerini çok parametreli bir yaklaşım ile tespit etmek ve DAF’ın bu kesiminin eski deprem aktivitesine yönelik yeni ve detaylı bir veri seti ortaya koyabilmektir. DAF üzerinde daha önce karada yapılmış fay kazısı çalışmalarından elde edilen eski deprem kayıtları ile ilgili bilgiler zaman aralığı olarak sınırlıdır. Daha uzun jeokronolojik kayıtları barındıran göllerde yapılacak sualtı paleosismolojisi çalışmaları ile depremlerle tetiklenen sualtı çökellerinin (sismik türbidit) tayini yapılabilecektir. Depremle oluşan sismik sarsıntılar hem sualtı kütle akıntılarının tetiklenmesine hem de su kolonunda oluşan salınımlarla göl içindeki sedimanların yer değiştirmesine sebep olarak tipik stratigrafik dizilimler oluşturmaktadır. Göl tabanından alınan sediman karotları vasıtasıyla depremlerle depolanan bu tip sualtı çökelleri yaşlandırılarak daha uzun bir deprem kronolojisi elde edilmektedir. Bu proje kapsamında, Pazarcık fayı üzerinde yer alan Gölbaşı Havzası göllerinde ilk defa kapsamlı olarak su altı paleosismolojisi çalışmaları yürütülmesi hedeflenmektedir. Her bir gölden alıncak olan çökel karotlarında (piston ve gravite), yüksek çözünürlüklü sedimantolojik ve jeokimyasal analizler kullanılarak, depremle tetiklenerek oluşan sismik-turbidit birimleri detaylı bir şekilde tespit edilerek radyokarbon (14C) ve radyonüklid (Pb210&Cs137) yöntemleri ile yaşlandırılacaktır. Karotlarda yaşlandırılan deprem çökellerinin Pazarcık segmenti üzerinde yüzey kırığı oluşturmuş depremler ile ilişkisini test etmek için fayın, göllerin güneyinden geçen kısımında fay hendekleri açılacaktır. Böylece ilk defa bu proje kapsamında, sualtı ve kara paleosismolojisi teknikleri eş güdümlü olarak uygulanarak birbirini destekleyen bir deprem döngüsü ortaya çıkarılmaya çalışılacaktır.
Çalışma kapsamında, Gölbaşı ve Azaplı Göllerinin ilk defa yüksek çözünürlüklü sığ-sismik ve multi-beam batimetrisi verileri toplanarak göllerin morfolojik özelliklerinin haritalanması hedeflenmektedir. Böylece fay zonunun, göl tabanının morfolojisini nasıl şekillendirdiği, göl çökellerini nasıl deforme ettiğini tayin etmek mümkün olacaktır. Bu çalışmanın bulguları, DAF’ın deprem aktivitesinin detaylı olarak analiz edilmesi ve deprem riskinin hassas bir şekilde belirlenmesi amacına hizmet edecektir.
Gölbaşı Havzası Göllerinde Depremle Tetiklenen Sualtı Çökellerinin Tayini ile Doğu Anadolu Fay Zonu, Pazarcık Fay Segmentinin Deprem Aktivitesinin Çoklu Parametre Yöntemlerle Belirlenmesi Maden Fakültesi Jeoloji Mühendisliği
Bölümü
Doç. Dr. Mehmet Barış Can Ülker (Deprem Müh. ABD) TÜBİTAK 1001 Deprem Araştırmaları Çağrısı MAG Deprem ülkemizin bir gerçeğidir. Türkiye’de dünyaca bilinen Kuzey Anadolu fay hattı başta olmak üzere 500’ün üzerinde aktif fay hattı bulunmakta, bu faylar sıklıkla yıkıcı depremler meydana getirerek büyük can ve mal kayıplarına neden olmaktadır. Bu depremlerde binaların yıkılma sebepleri, üst yapıların yetersiz olmasıyla birlikte aynı zamanda zayıf alüvyon zemin koşullarıdır. Zeminden kaynaklanan göçmelerin başında da zemin sıvılaşması gelmektedir. Özellikle yakın tarihimizin en yıkıcı depremlerinden olan 1999 İzmit depreminde, Adapazarı, Gölcük kıyıları ve Sapanca’da meydana gelen sıvılaşmalar sonucu binalarda dönme, ötelenme, oturma ve taşıyıcı sistemde kalıcı hasarlar oluşmuştur. Zemin sıvılaşmasını anlamak üzere 1964 Niigata depremi Geoteknik Deprem Mühendisliği’nde yeni bir dönem başlatarak, araştırmacılar ve mühendisler arasında farkındalık oluşmasına neden olmuştur. O tarihten bu yana geçen yarım yüzyılda gerek deneysel ve teorik gerekse sayısal onlarca çalışma yapılmış, meydana gelen her yeni yıkıcı deprem sonrası tüm bu çalışmaların doğruluğu ve uygulanabilirliği test edilmiştir. Bu yüzden özellikle suya doygun gevşek granüler zeminlerin tekrarlı yükler altındaki davranışlarını modellemek amacıyla sayısız teorik bünye modeli geliştirilmiş, devam eden süreçte bu modellerin tabiri caizse ardı arkası kesilmemiştir. Her yeni geliştirilen model ya gözlenen davranışı teorik anlamda tam olarak açıklayamamış ya da ihtiyaç duyduğu parametrelerin sayısı ve belirlenmesindeki zorluklar nedeniyle gittikçe karmaşıklaşmıştır. Bu durum da ilgili mühendislik problemlerinin sayısal çözümünde ya hatalı yaklaşımlara yönelmeye ya da gereksiz basitleştirmelere gidilmesine neden olmuştur. Bu proje önerisinde, Yapay Zeka ile Zemin Dinamiği disiplinleri birleştirilerek, sıvılaşabilen zeminlerin deprem etkisi altındaki dinamik davranışlarının modellenmesi amacıyla ‘akıllı ve yeni nesil bir bünye modeli’ geliştirilecektir. Projede makine öğrenmesi yöntemi kullanılacak, bu sayede ‘deneyden-sayısal çözüme’ geçiş sürecinde ihtiyaç duyulan teorik bünye modeli aşamasına gerek kalmayacaktır. Çalışmada on yıllardır yapılan deneysel çalışmalar sayesinde ortaya çıkan önemli deneysel veri setlerinden yararlanılacaktır. Bu projeyle, sıvılaşabilen zeminler için dinamik davranışı daha doğru ve verimli şekilde modelleyen son teknoloji ürünü bir model, gerek ulusal gerekse uluslararası alanda ilgili literatürde öncü olacaktır. Bunun yanında, daha da önemlisi, projenin başarıyla tamamlanması sayesinde sadece bilim ve mühendisliğe değil, ülkemiz özelinde bekaa sorunu yaratabilecek kadar önemli bir konuya yapacağı önemli katkıyla inşaat sektörüne ve dolaylı olarak ülkemiz ekonomisine de katkı sağlanmış olacaktır. Sıvılaşabilen Zeminlerin Deprem Etkisi Altında Dinamik Davranışlarını Modelleyen Yeni Nesil Akıllı Bir Bünye Modeli Geliştirilmesi Afet Yönetimi Enstitüsü Deprem Mühendisliği
Doç. Dr. Ufuk Yazgan (Deprem Müh. ABD) TÜBİTAK 1001 Deprem Araştırmaları Çağrısı MAG Deprem riski yüksek bina stoklarının sebebiyet verdiği kayıpların en etkili ve ekonomik şekilde azaltılması deprem kuşaklarında yer alan ülkeler için çok kritik öneme sahiptir. Bu tür binaların sayılarının fazla olması nedeniyle mevcut riskli binaların hepsinin bir anda risklerinin azaltılmasını imkânsızdır. Bu nedenle, riskli binalar arasında önceliklendirme yapılması kaçınılmazdır. Mevcut yaklaşımda risk azaltma stratejisi oluştururken, problem tekil bina veya parsel bazında ele alınmakta ve her bina için yapılan değerlendirmede yalnızca deprem kaynaklı olası hasarlar dikkate alınmaktadır. Bu şekilde bir yaklaşımla, bina stoku bir bütün halinde göz önüne alınamamakta ve her binanın sebep olduğu kayıpların yalnızca deprem etkisiyle ilgili kısmı üzerinden karar alınmaktadır. Halbuki mevcut binaların yenilenmeden kullanılmaya devam edilmeleri durumunda sebebiyet verebilecekleri kayıplar yalnızca deprem etkisiyle sınırlı değildir. Ülkemizdeki kusurlu binaların sıklıkla zemin oturma deformasyonları, heyelan v.b. etkiler altında ciddi kayıplara sebebiyet verebildikleri görülmektedir. Bunlara ek olarak binalardaki ısı yalıtımı yetersizliklerinden kaynaklı kaçaklar enerji kaynaklarında yoğun şekilde dışa bağlı ülkemizin önemli seviyede maddi kayba uğramasına yol açmaktadır. Bina stoklarının yenilenmesi veya iyileştirilmesi için stratejiler geliştirilirken olası kayıpların bütüncül bir çerçevede değerlendirilmediği ve yalnızca deprem kayıplarının göz önüne alındığı durumda, en etkili risk azaltma yönteminin tespit edilmesi mümkün olmayacaktır. Günümüzde, risk azaltma stratejilerinin oluşturulmasında uydu teknolojileri ve gelişmiş sensör teknolojilerinden de yeterli seviyede faydalanılamamaktadır. Bu teknolojilerde geçtiğimiz yıllarda yaşanmış olan gelişim sayesinde artık binaların bulunduğu bölgelerdeki zemin deformasyonları, ısı kaçaklarının dağılımı vs. gibi birçok kritik bilgi ekonomik şekilde elde edilebilmektedir. Bina stoklarının kayıp değerlendirmesinde bu bilgilerden faydalanılması daha gerçekçi ve tutarlı bir değerlendirme yapılmasını sağlayacaktır.

Önerilen projenin amacı deprem riski yüksek bina stokları için zarar azaltma stratejilerinin geliştirilmesinde bütüncül bir yaklaşımın geliştirilmesidir. Bu yaklaşımda, binaları yıkıp yeniden yapma, güçlendirme veya olduğu gibi tutma kararını verirken deprem kayıplarının yanı sıra binanın kullanılmaya devam etmesi halinde sebep olacağı diğer başka kayıplar da göz önüne alınacaktır. Diğer olası kayıplar, binanın ısı yalıtımıyla ilgili kayıplarını ve binanın bulunduğu bölgede gözlenen zemin deformasyonları ile ilgili olası hasarları da kapsamaktadır. Çok sayıda binanın bu şekilde kapsamlı değerlendirilebilmesi için, uydular ve yerel sensörlerle yapılan ölçümler esas alınacaktır. Çalışmada, temel olarak her bir bina için çok yüksek maliyetli ve hassas bir değerlendirme yapılmasından ziyade tekil bina bazında belirli bir hata payına sahip bir yaklaşım izlenecektir. Ancak bu hata payından doğan belirsizlik, yapılan değerlendirmede tutarlı şekilde yapılan olasılıksal hesaplamalara katılacaktır. Proje kapsamında geliştirilecek yöntemin bir diğer önemli özelliği de yıkıcı depremlerin hemen sonrasında da hasarlı yapı stokunun risk değerlendirmesinde uygulanabilir olması olacaktır.

Önerilen proje kapsamında göz önüne alınacak örnek uygulama alanı İstanbul’un Kartal ilçesidir. Bu uygulamada, mevcut bina stoku için en etkili zarar azaltma sağlayacak strateji coğrafi bilgi sistemi verilerinin makine öğrenmesiyle analiz edilmesiyle belirlenecektir. Bu kapsamda, ilgili binaların deprem kırılganlık özellikleri, bölgedeki deprem tehlikesi, binalarda ölçülen zemin oturması farklarından kaynaklanan deformasyonlar, bölgenin heyelan duyarlılığı gibi faktörler doğrudan göz önüne alınacaktır. İlgili ölçümlerin ekonomik ancak yeterli doğrulukla yapılabilmesi için ilçe ölçeğinde uydu verilerinden elde edilen veriler yerel sensörlerden elde edilecek yüksek doğruluğa sahip verilerle kalibre edilecektir. Buna ek olarak, incelenen binaların ısı yalıtım yetersizliklerinden kaynaklanan kayıplar da yapılacak değerlendirmede doğrudan hesaba katılacaktır. Bunun için, uydu verilerinden elde edilecek düşük çözünürlüklü ısı kaçağı ölçümleri yerden termal kamera kullanılarak yapılacak ölçümlerle bir arada değerlendirilecektir. Uydu ve yerel sensör tabanlı verilerin her aşamada kıyaslaması yapılarak bina bazında daha ekonomik olan uzaktan algılama verilerinin olası hata paylarının olasılıksal karakterizasyonu yapılacaktır. Sonuç olarak, bina stokunun değerlendirmesinde bu hata payından doğan belirsizlik de doğrudan hesaba katılacaktır.

Geliştirilecek yaklaşımın ülkemizdeki mevcut deprem riski yüksek yapı stokunun yol açabileceği kayıpların azaltılmasına özgün ve etkili bir çözüm sunacağı öngörülmektedir. Proje kapsamında hazırlanacak tezlerin ve bilimsel yayınların, bina stoklarının deprem risklerinin yönetimi literatürüne yeni bir yaklaşım getirmesi ve ilgili problemin bütüncül şekilde değerlendirilebilmesinin önünü açacağı öngörülmektedir.
Bina Stoklarının Risk Yönetiminde Deprem ve İklimsel Etkileri Kapsayan Uydu ve Yerleşik Sensör Verilerinden Faydalanan Bütüncül Bir Yaklaşım Afet Yönetimi Enstitüsü Deprem Mühendisliği
Dr. Öğr. Üyesi S. Banu Garip TÜBİTAK 1001 Deprem Araştırmaları Çağrısı MAG Deprem kuşağı üzerinde yer alan bir ülke olarak Türkiye’de farklı deprem bölgeleri tanımlanmıştır. Deneyimler ve öngörüler bu gerçeğin farkında olarak risklerin azaltılmasına yönelik gerekli tüm önlemlerin alınmasının büyük önem taşıdığını göstermektedir. Deprem deneyimleri incelendiğinde, yapıların depreme karşı dayanıklılığının sağlanmasından sonra deprem risklerini önlemeye yönelik en önemli konunun yapıların iç mekanlarında alınan önlemler olduğu ve bu önlemlerin kullanıcıların güvenliği açısından gerekliliği anlaşılmaktadır. Proje, konut iç mekanlarında deprem risklerini azaltmaya yönelik tasarım kriterlerini ve bu kriterlere bağlı olarak oluşabilecek senaryolar için genetik algoritma yöntemi ile azaltılmış risk alanları tanımlayan iç mekan tasarımlarının nasıl yapılabileceğini araştırmaktadır. Geliştirilecek tasarım modeli bağlamında bütüncül bir yaklaşım ile konut içi eylem alanları için mekan ölçeğinden mobilya ölçeğine uzanan detayların nasıl geliştirilebileceği üzerinde çalışılacaktır. Proje çalışmaları iç mimarlık, mimarlık, endüstriyel tasarım, inşaat mühendisliği alanlarından bir ekip tarafından gerçekleştirilecektir. KONUT İÇ MEKANLARINDA DEPREM RİSKLERİNİ AZALTMAYA YÖNELİK TASARIM KRİTERLERİNİN BELİRLENMESİ VE AZALTILMIŞ RİSK ALANLARI TANIMLAYAN BİR TASARIM MODELİ GELİŞTİRİLMESİ Mimarlık Fakültesi İç Mimarlık Bölümü